antalya’nın kumluca ilçesinde düzenlenen bir kültürel etkinlikte konuşan prof. dr. mümtaz’er türköne’nin darbeciler için idam cezasının geri getirilmesini savunan düşünceleri tartışma yaratmıştı. hızını alamayan türköne “bana sorarsanız, ben onlar için idam yerine eskiden olduğu gibi yağlı kazıklara oturtularak cezalandırılması taraftarıyım. bizler, darbecileri cezalandıralım ki bir daha başkası darbe yapmaya yeltenmesin,” diyerek demokratik rejimi koruma noktasındaki kararlılığını ortaya koymuştu.
demokratik bir rejimi korumanın yegane yolunu idam cezasını geri getirmekte bulmanın ne kadar demokratik olduğu tartışma konusu. ancak bu tartışmanın ötesinde, askeri darbelere karşı çıkanın türköne olması da başlı başına ilginç.
mümtaz’er türköne’nin bu önerisinden sonra, kendisinin azerbaycan’da düzenlenen bir darbe girişiminin içinde yer aldığına ilişkin haberler gündeme geldi. aynı zamanda tansu çiller’in danışmanlığını yaptığı dönemlerde bugün aydınlatılmasını istediği derin devlet yapılanmalarının üstünü nasıl da örtmeye çalıştığı, mimarı olduğu o veciz ifadeyle, “bu devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir” sözleriyle bir kez daha hatırlandı.
bu satırlarda mümtaz’er türköne’nin bugün karşı çıktığı askeri darbelerle imtihanı üzerine kendi geçmişinden başka bir yazıyla hafızalarımızı tazeleyelim istiyoruz. bugün derin devlet yapılanmaları denince akla gelen olaylardan biri de maraş olaylarıdır. 22–25 aralık 1978 tarihleri arasında yaşanan maraş olayları, “güneş ne zaman doğacak” isimli milliyetçi filmin gösterildiği sinemanın bombalanmasının ardından iki solcu öğretmenin öldürülmesi ve bu öğretmenlerin cenazelerinin kaldırıldığı esnada camiden çıkan 10.000 kişilik grubun cenazeye katılanlara saldırması ile alev almıştı. daha sonrasında aynı grup, chp ve tip parti binalarına, disk ve töb-der şubelerine saldırmıştı. saldırılar, alevi yerleşim yerlerine doğru yayılmış ve üç günlük bilânçonun sonucu 111 ölü ve 1000’den fazla yaralı olmuştu.